Betonarme yapılarda binanın yıkılmasına sebep olacak oldukça tehlikeli sonuç hatalar vardır.
Okullarda, "Betonarme" ya da "Deprem Mühendisliği" derslerinde bunların eğitimi verilir. Projeler hazırlanırken statik hesap meydana getiren programlar zelzele yönetmeliğine nazaran dizayn edildiğinden ihtimaller içinde mühendislik hataları program üstünden uyarı vermektedir.
"Kısa kolon etkisi" denilen vaka kesinlikle depremde kırılacak olan bir kolon imalatı yapmaktır.
Kısa kolon denince akıllara yüksekliği azca olan bir kolon gelmesin. Arama motoruna "Kısa kolon etkisi" diye yazılırsa Japonların mevzuyla ilgili daha ilkin yapmış olduğu oldukça yararlı bir video ile karşılaşabiliriz. Bahsettiğimiz yanlış uygulama videoda gösterilen binada bilgili olarak yapılmış ve zelzele tesiri altında gözlemlenmiştir. İstisnasız kısa kolon olarak imalatı meydana gelen tüm kolonların kırıldığı bu videoda görülüyor.
Yapıda kirişin kolondan daha kuvvetli yapılması ya da taşıyıcı elemanın içindeki beton ve demir oranının doğru ayarlanmaması
Demirin noksan atılması vakasından bahsetmiyoruz, aksine mevzumuz demirin fazla atılması.
Evet bu bir mühendislik hatasıdır. Demirini fazla atılması istenmez. Demir ile beton içinde bir denge vardır. Ihtimaller içinde bir kırılma anında demirin betondan daha zayıf olması istenir. Kısaca beton kırılmadan ilkin demir tüm sınırlarını zorlar, taşıyamayacağı bir yük sınırına ulaşınca da ilkin demir akar (incelip kopma vakası). Belli bir süre beton dayanmaya devam eder. Demirin akmış olduğu senaryoda taşıyıcı elemandan gelen ses oradaki elemanın göçeceğinin habercisi olur. Bunun tam aksi bir senaryoda ise beton kırılır ve demirin orada asılı kalmasının hiçbir manası kalmaz.
Kirişin kolondan daha kuvvetli yapılması ile ilgili hatadan bahsedelim. Kirişler üstünde bulunan döşemenin yükünü taşırlar. O da bulunan eşyalar, beton ve demirin kendi ağırlığı, kaplamalar ve sair öteki ağırlıklar.
Tüm bu yükler kirişler vesilesiyle kolonlara aktarılır. Kolon ve kiriş birleşiminin olduğu noktalar bu yüzden oldukça önemlidir. Zelzele anında en oldukça zorluk çeken noktalar buralardır. Bu yüzden çoğu zaman birleşim noktalarının olduğu bölgelerde projeye üst ilave demirler konulur. Ne kadar dayanıklı yapılırsa yapılsın ihtimaller içinde bir kırılma senaryosuna nazaran tüm hesaplar yapılır. Kolonun kuvvetli, kirişin kuvvetsiz olduğu senaryoda kolon kiriş birleşim noktasında kirişin olduğu taraf kırılır. Bu kirişin kırılması, o kirişin yükünü taşımış olduğu sağındaki ve solundaki iki odayı etkisinde bırakır. O iki odanın döşemeleri artık kırılabilir şu sebeple onların yükünü taşıyan kiriş artık görevini yerine getiremiyordur.
Fakat bu kirişin kırılması herhangi bir domino tesiri yapmaz. Kendisinden ayrılmış olduğu kolonu da alt katları da üst katları da etkilemez.
Kolonun kırıldığı senaryoda ise o kolonun dört tarafında da kirişlerin bulunduğunu düşünelim. Bu dört kiriş boşa düştüğünden çevredeki dört oda da tehlikeye girer. Ek olarak bu kolon binanın en üst katına kadar devam ettiğinden o sıradaki en üst kata kadar çıkan tüm kolonlar artık işlevini yitirmiş olur. Bu da binanın zelzele anında yıkılmasına sebep olur.
Bu bahsettiğimiz mühendislik hataları öngörülmüş ve zelzele yönetmeliğinde bu biçim imalatların önünce geçecek kurallar konulmuştur. Hatta Türkiye'de bir zelzele yönetmeliğine gereksinim olduğu öngörüldüğünden 1984 senesinde bir zelzele yönetmeliği hazırlanıyor. Bu zelzele yönetmeliğinin devreye girmesi için de 2000 yılındaki Marmara depreminin yaşanması gerektiğinden 16 yıl bekledi.
Günümüzde betonarme ve çelik yapılarla ilgili hesaplamalar o şekilde bir seviyeye gelmiş ki kullanılan malzemeler tanımlanarak yapılacak imalattaki hangi noktanın kaç santimetre sehim yapacağı oldukça kolay bir şeklide öngörülebiliyor. Kısaca örnek olarak binadan dışarıya gölge yapması için güneş kırıcı bağlanacaksa bu güneş kırıcı imalatı için kullanılacak profillerin kalınlığı ölçüleri ve saire tanımlanınca o araç-gereç ile meydana getirilen imalatta güneş kırıcının en uç noktasında kaç santimetre aşağıya doğru esneme olacağını evvelinde program söyleyebiliyor. İmalat sonrası da aynı sayı ölçülerek tespit edilebiliyor.
Her malzemenin kendine özgü özellikleri vardır
Isıl genleşme katsayısı, ısı geçirimliliği, tazyik dayanımı, akma dayanımı, çekme dayanımı, esneklik değerleri (Elastise modülü) benzer biçimde birçok özelliği vardır. Betonarme ve çelik yapılar derslerinde bu işin temeli öğretilse de esasında bilgisayar programları işi çözüyor. Dizgesel bir halde hazırlanmış statik hesap programlarına malzemeyi tanımlayarak istenilen dayanıma haiz, istenilen amaca uygun yapıları projelendirmek mümkün. Eğer projelendirmelerde yönetmelikte geçen hesap tasarım esasları referans alınmazsa, rastgele binalar projesiz inşa edilse imalatı biten binaların azami çoğunluğu depremde yıkılır ya da ağır hasar alırdı. Hatta yönetmelik Japonların sismik izolatörüne de gerek bırakmıyor. Kahramanmaraş'ta tek bir tabağın bile yere düşmediği porselen dükkânı haber olmuştu. Zelzele üssü olmasına karşın binada en küçük bir hasar olmamış. Bu binayı inşa eden müteahhit, projeci, mühendis, usta, kalfa, yapı denetim artık alın teri döken her kim var ise öteki tüm binaları da bu insanoğlu inşa etmiş olsaydı Japonya'daki depremler benzer biçimde hiçbir bina yıkılmadan zelzele aşılabilirdi. Sismik zelzele için muhteşem bir yapı elemanı olsa dahi projelendirme ve uygulama anlamında yönetmeliğe uymuş olmak gerçek manada kafi olacaktır.
Geçmişte taştan ve ahşaptan yapılar yapılırdı. Bilgisayar programlarının olmadığı o dönemden günümüze Efratas'ın Ayasofya'sı ve Mimar Sinan'ın Selimiye'sinin ulaşabilmesi o yapıların da lüzumlu hesaplamaların yapılarak depreme dayanıklı bir halde inşa edilmiş olduğu yada lüzumlu tadilatların doğru şekilde hesaplanarak gerçekleştirilmesinden kaynaklanıyor.
Hesabı yapılmamış bir yapı kesinlikle ilk sarsıntıda hasar alır bu şekilde asırlara kafa tutamazdı
İşin aslı işi kitabına uydurmaktır. Okullarda betonarme ve çelik yapılar derslerinin verildiğini söylemiştik. Tüm mühendislik öğrencileri kesinlikle genel alan dersleri haricinde birebir mevzusu betonarme ve çelik yapılar olan minimum beş ders görüyorlar. Her insanın betonarmeye aşina olması ve iş gücü temininin kolay olması güvenli betonarme yapıları inşa etmeyi mümkün kılıyor. Fakat Malatya ve çevresinde yıkılan kerpiç evlerin hiçbirinin inşasında herhangi bir hesap yapıldığı söylenemez. Okullarda da bunun eğitimi verilmiyor. Bu alanda usta takımlar bir yana mevzuyla alakası olan birilerini bile bulmak oldukça zor.
Demek istediğimiz o ki kerpiç çürüktür, dayanıksızdır diye bir şey yoktur. Senelerdir kerpiç yapıların hesap tasarım esaslarını bilen tek bir mühendis ile bile karşılaşılmadı. Bu işi şirket olarak, kurumsal olarak meydana getiren kimse de yok. Bir tek köylerde insanoğlu körü körüne bu yapıları inşa ediyorlar ve neyi iyi mi yapmaları gerektiği ile ilgili de hiçbir fikirleri de yok.
Bir inşaat mühendisi şu anekdotu paylaşıyor: "Bir mühendis olarak da Maraş depremi sonrası insanların hasar alan evlerinin fotoğraflarını inceleyip yorumluyordum. Gelen her fotoğrafa mutlaka yorum yapıp hasarın neden kaynaklandığı ile ilgili detaylı bilgi verebiliyordum. Fakat bir gün çok iddialı konuştuğum bir dostum Malatya'da bir kerpiç evden fotoğraf atınca tek bir kelime bile konuşamadım ve danışabileceğim konuyla ilgisi olan tek bir meslektaşım bile yoktu."
Anlatılan şeyler birazcık imgesel gelmiş olabilir, şu sebeple bu tarz şeyleri özetleyen kişinin de kerpiç yapılarla ilgili bilgisinin olmadığı itirafı kendine olan itimatı sarsıyor olabilir. Bu yüzden isterseniz tarihten günümüze ulaşmış birkaç kerpiç ev hakkında bilgiler paylaşarak vakası somutlaştıralım.
Geçmişten günümüze kerpiç evler
Birinci örneğimiz Mali'de bulunan 13. Yüzyılda yapıldığına dair belgeler olan Djenne Büyük Cami. 1988 senesinde UNESCO tarafınca Dünya Mirası olarak kabul edilmiş. 1834 senesinde yıkılmış olsa dahi bu cami asırlarca ayakta kalabilmiş. Kerpiç denince aklımıza yalnız tek kattan oluşan gecekonduya benzer evler gelmez artık.
Bir öteki örneğimiz de gene UNESCO Dünya Kültür Mirası sıralamasında yer edinen Yemen Hadramut evleri. Ev diyince daha ilkin de dediğimiz benzer biçimde akla tek kattan oluşan evler gelmesin. Bu evlerin ortalama 500 kadarı 5-11 kat arası olan evlerdir. Ortalama 1700 senelik olan Şibam şehrindeki evlerin bir çok 16. yüzyıldan kalmadır. Dünyanın ilk apartmanları betonla değil kerpiçle yapılmış oldu. İlerleyen yıllarda kerpiç hesap tasarım esaslarının öğrenilmesi ve iş kolu haline gelmesi halinde depreme dayanıklı, naturel ve sürdürülebilir kentlerin inşa edilmesi mümkün olacaktır. Aksi durumda yapı ömrü 50 ile 100 yıl arası olarak kabul edilen betondan meydana getirilen şehirler ile devam edilmesi durumunda 50 senelik döngülerle şehirler inşa edilecek, 50 yılı dolunca döküntüye dönüşen bu kentlerin çevresinde yeni bir halka olarak 50 yıl sonrasında döküntü haline gelecek yeni binalarla devam ederek suda yayılan dalgalar benzer biçimde genişleyen, genişledikçe kaybolan, hiçbir şekilde medeniyete dönüşemeyecek yıkıntılar bırakacağız torunlarımıza.
Ve bunu yalnız azca arazi maliyetiyle daha yüksek katlar çıkıp daha oldukça satış ile daha çok kâr elde etme hırsımızdan dolayı yapmış olup öteki her alanda olduğu benzer biçimde medeniyetimizi de kapitalizme kurban etmiş olacağız. Depremde yaşamını kaybeden insanlarla birlikte değişik mecralarda farlı kurbanlar da vermiş olacağız. (İLKHA)